SORU: Monochrome sergisini anlatır mısınız ?
CEVAP: Sergi çok organik gelişti. Fikir düşünüyorduk. Biz kimlerle çalışmak istiyoruz? Nasıl bir sergi yapmak istiyoruz? Hangi işleri sergilemek istiyoruz? Biraz oradan başladık, sonra yavaş yavaş estetik olarak ikili olarak ne kadar da yakın durduğumuzu ve ne kadar çok böyle iş sergilediğimizi düşünüp onun üzerine kafa yormaya başladık. Ağırlık verdikçe “monochorme” fikri çıktı. Bir “monochome” yapalım çok renkli birşey olmasın daha siyah beyaz olsun derken işler bir araya geldikçe düşünsel altyapısı oluştu. Sadece bir fikir olarak başladık.
S: Biçim üzerine başlayan bir şey içeriğini nasıl kazandı?
C: Sergi içeriğini yavaş yavaş kazanmaya başladı. Biz bunun üzerine fikir düşünürken ikililik üzerine düşünmeye başladık. Aslında oradan yola çıktık. Siyah beyaz ikiliği ama aynı zamanda bunların hiç biri düz video değil. Sergide bunları hepsi bir şekilde kod tabanlı işler. Bilgisayardan çıkma işler. “Binary code” hikayesi. 0 ve 1. Biz görsel olarak görüyoruz ama arka planda sayılardan oluşuyor.
S: Arka planda gördüğümüz ağaçlı desen?
C: 3d scan aslında o. Van Gogh’un 125 yıl önce çizim yaptığı Fransa’daki bölgeye gidip 3d ‘scan’ cihazlarıyla o bölgenin tamamının “3d”sini çıkartıp ‘render’lıyor. Ve aslında orada gönderme var. Kendisi video yapan birisi. Önce yağlı boyayla doğayı temsil ediyorduk sonra fotoğrafla sonra videoyla şimdi 3d ‘scan’le nasıl bir yere gidilebilir. Data üzerinde bir şeyin temsili ne olabilir diye. Aslında çok plastik görünen bir iş olmasına rağmen en teklonojik işimiz o. Tamamen data base bir şey. Gördüğün görselleği data üzerinden nasıl tekrar üretebilirsin. Sonuçta bizim tamamen görüntü ve estetik olarak gördüğümüz işin altında bile ciddi bir teklonoji var. Binary 0 – 1, siyah- beyaz durumuna önem verdik ve o ikilik üzerinden yürüdü. Bu işlerin bir kısmı organikti, bir kısımı daha geometrikti. Alt katı beyaz yaptık organik işler koyduk. Üst katı siyah duvarlar yaptık. Geometrik işler koyduk hep o ikililik üzerine alt kat tamamen sessiz, üst kat çok gürültülü ve bütün işlerin sesleri birbirine karışıyor. Hep o ses sesizlik, siyah beyaz, organik geometrik hep ikilikler üzerinden. “Monochome” skalası düşünsel olarak ta öyle; bir skalanın iki ucu arasında gidip gelmeye çalıştık işlerde ama bizim için günün sonunda “monochorome” bizim yeni mediada sevdiğimiz herşeyi gösteren bir sergi haline geldi. Şu açıdan Irmak’ta sanırım katılır; benim yeni mediada en sevdiğim şey aslında çok katmanlı olması. Çok kolay insanı yakalayan bir şey. Yüzeyi yeterli. Yüzeyde çok güzel ve çok ilgi çekici işler bunlar. Sokaktan geçen herkesin ilgisini çekebilen işler. Ama bir taraftan da sırf o yüzeyseliğin verilmesi kurüator olarak bizim açımızdan yeterli bir şey. Onun altında inanılmaz bir teklonoji var isteyen için yani merak eden için ciddi bir çalışma. Onun da ötesinde felsefi bir mesaj da var. O çok katmanlılık benim hoşuma gidiyor. Evet çok felsefi evet teklonojik ama hiç teklonojiden anlamıyorsan felsefeyle hiç ilgilenmiyorsan bile kendi başına da estetik. Kendi başına estetik olup hem de daha fazla birşey anlatabilmek. Ama aslına bakınca; mesela 70 yaşında bir teyze geliyor oturuyor karşısına ‘’ay doğa gibiside yok ne kadar harika’’ diyip saatlerce dalga seyrediyor. Dalga seyretmek isteyen teyzeye de ulaşabilmek, onun teklonojisini anlayabilen birine de ulaşabilme… O skalanın genişliği benim için bir media açısından en heycan veren şey. “Monochome” tam ona denk gelen bir şey oldu.
Mutluyuz bu durumdan 2 günde bir Akbank’a gidiyoruz işleri kontrol ediyoruz orada başka görüşmelerimiz vs. oluyor. Şöyle bir şey çok şaşırtıcı evet bu işten çok iyi anlayan normalde hiç sergiye gitmeyen tasarım reklam işleriyle uğraşan gerçekten kamerasıyla gelen işi anlayan gençler çok var. İnanılmaz videolar paylaşıyorlar ki bu bizim istediğimiz bir şey. Çocuklu aileler çok gidiyor; çocuklar inanılmaz etkileniyorlar. Kendilerini kaybediyorlar. Orada bir ritim buluyorlar ve oradaki banklara vurup o ritmin aynısını yapan çocuklar var ağaçların arasına karışan çocuklar var onlar içinde çok güzel bir şey, bir sergiye gidip ailecek bir deneyim paylaşmak. 2 veya 3 defa gelmeleri bizi çok şaşırttı.
Memo Akten, equilibrium
S: Mekana nasıl entegre ettiniz ? Orada ki süreklikten bahseder misiniz ?
C: Çok sıkıntılı bir mekan Akbank Sanat. Böyle bir şey için yaratılmış bir mekan değil. Yeni mediaya için baştan tasarlanmamış bir mekanda yeni media sergisi yapmak çok zormuş. Senelerdir bizim çektiğimiz bir sıkıntı. 11 senedir farklı farklı şekillerde deneyimliyoruz. Onun için mekan üzerinde çok fazla değişiklik yaptık. Üst katta odalar, çarpık duvarlarla mekanı kendimiz tekrar şekillendirmeye çalıştık. Olduğu gibi mekanı bırakıp içinde birşey yapmak zor oluyor. Herşeyi kapalı kutular içinde hapsetmeyi sevmiyoruz. Senelerdir yeni mediayı aşağı çeken şey bu oldu. Herşeyi kapalı kutular içine koymak. Öyle bir şey gerektirmiyorsa onu yapmamaya gayret ediyoruz. Ses dışında kapatmıyoruz; o sanat değil sonuçta onunla seyirci arasına mesafe koymak hissiyatı bizim hiç hoşumuza gitmiyor. İçine gireceksin konsept olacak mekan içerisinde mümkün olduğu kadar büyük alanlar yatarattık. Kontrol edilecek mekan yaratmayı sevmiyoruz. Bir şekilde kendi alanın yaratman gerekiyor diziliş olarakta, genelde ilk katta çok hareketli çok patlayan yoldan geçen insanları hemen içeri alacak birşey mi yapalım yoksa sakin bir şey mi derken sakin bir şey yapmakta karar kıldık. Yavaş yavaş insanlar içeri girsin istiyorduk. Yumuşak bir geçişle gürültülü işleri üst kata taşıdık. Mekanla da oynadık. Oynama da aslında işe bire bir oturan şeyler. Havalı olsun diye oda yapalım değil de tamamen o işin doğası neyse onu daha derin olarak yaşayabileceğimiz ufak oynamalar yaptık.