İstiklal Caddesi’nin karmaşık ve gürültülü halinden sığındığım Arter; sakin görünümlü ama içinde fırtınalar kopan bir sergiye ev sahipliği yapıyor: Haset, Husumet, Rezalet.
Selim Birsel, Hera Büyüktaşçıyan, CANAN, Aslı Çavuşoğlu, Merve Ertufan & Johanna Adebäck, Nilbar Güreş, Berat Işık, Şener Özmen, Yusuf Sevinçli, Erdem Taşdelen, Hale Tenger ve Mahir Yavuz’un işlerinin yer aldığı serginin küratörü Emre Baykal.
Serginin en çarpıcı işlerinden biri, muhtemelen bilinçli olarak Arter’in hemen girişine yerleştirilmiş. Hale Tenger’in “Böyle Tanıdıklarım Var III” isimli işi, adeta Türkiye’nin röntgenini çekiyor. Bir tür arşivsel geçit işlevi gören bu labirentte; öldürülen gazeteciler, 6-7 Eylül Olayları, Cumartesi Anneleri ve daha Türkiye’nin geçmişinde kara leke olarak adlandırılacak birçok olay… Yakın tarihten uzağa doğru giden bu işte, ilerledikçe tarihin derinliklerine gömülüyorsunuz. Gömüldükçe de hafızada izi kalan olaylar azaldığı gibi, kim bilir belki de etkisini yitiriyor.
Bu labirentten çıkıştaki derin sarsıntının ardından, yerden tavana kadar birbirine dolanmış iki direkle karşılaşıyorsunuz. “Bayrağından Kaçan Direk” isimli işin sahibi Şener Özmen. Bayrağı olmayan bu iki direğin birbirine ne amaçla dolandığı soru işareti. Başta birbirine dostça sarılmışlar hissi yaratan bu iş, bir yandan ‘husumet’ içinde olan iki düşmanı da andırıyor.
Yusuf Sevinçli’nin “Put” isimli fotoğraf serisinin de ilginç bir yanı var. Fotoğraflarda, kamusal alanlarda bulunan tahrip edilmiş heykel ve anıtları görüyoruz. Tabii bu başta sadece bir belgelemek gibi görünse da aslında Sevinçli’nin buradaki amacı, bu heykellere yapılanların insan üzerinde yarattığı hissi ortaya çıkarmak.
Hera Büyüktaşçıyan’ın üst katlardaki işlerinden biri de, ‘Ada’. Bir halı, bir sandalye ve bir halının altında bir tümsek var. Halıya vuran ışık ve sandalyenin nostaljik görüntüsü seyirciyi geçmişe götürüyor. Halının altındaki tümseklik de, merak edilen bir şey olmasının yanında biraz da ürkütücü bir yanı var.
Serginin en dikkat çeken işlerinden biri de CANAN’ın. ‘Haset’ ve ‘husumet’ kelimeleri söz konusu olduğunda, ikili bir çekişmenin akla gelmesi kaçınılmaz oluyor. CANAN’ın sergideki işlerinde, bu ikili karşılaşmaların yanı sıra tekrarların ve çoğaltmaların olduğunu görüyoruz. Bir odada bulunan ‘Yalvarırım Bana Aşktan Söz Etme’ isimli yerleştirmesinde 70’li yılların porno film afişlerine yer veriliyor. Odanın tam ortasında, cam fanus içinde beyaz bir bornoz duruyor. O yılların film starları duvarları süslüyor. O starların kimi artık yok, kimi ülkeyi terk etti. CANAN’ın ‘Şeffaf Oda’ isimli diğer işinde ise, kadın bedeninin şiddete maruz kalması üzerine bir çalışma görüyoruz. Bu iki işin, kadın bedeni üzerinden bir dayanışma hissi uyandırdığı da bir gerçek.