İrfan Önürmen; çizgifilm estetiği, tül kolajı ve kübizmin düzlemsel inşasını birleştiren sürece-yönelik postmodern bir resim stratejisi ile varoluşun dolambaçlarının derinliklerine inerken, biçimsel sınıflandırmaya direniyor ve cevapladığından daha fazla sorunun doğmasına sebep oluyor. C24 Gallery‘deki geçmiş sergisi; içerdiği heykeller, portreler, bilinçaltına odaklı veya Instagram’dan alınmış imgelere dayalı resimler gibi çalışmalar ile insanlık hâlinin çok sayıdaki tonlarını ve dış görünüşlerini ısrarla irdeliyor. Parlak renklerin eksikliği, resimlerin belirsiz anılarla veya tanımsız rüya hâlleriyle aşılandığına dair esrarengiz izlenimi güçlendiriyor. Müphemlik oluşturmadaki becerisi, Önürmen’in sanatını mevcut resim trendlerinin anlatımcı tavırlarından farklı kılıyor. Sanatçının yenilikçi yöntemleri, izleyiciyi görsel malzemeye taze ve alışılmamış bir bakış açısından bakmaya yönlendiriyor.
Gaze Series‘te (Bakış Serisi), orantıları değiştirilmiş kadın başlarının her biri, ait olduğu kişinin tüm vücudunu ve kişiliğini temsil ediyor. Çalışmalar, tasasız bir kız çehresinden başlayıp, ilerleyen yaşın ve yaşanan acıların oyduğu işaretlerle damgalanmış yüzlere uzanan sarsıcı bir psikolojik seri ile gençlikten olgunluğa uzanan dönemi kapsıyor. Önürmen’in düşey istiflenmiş Imagefall grubu, günlük yaşamı yansıtan Instagram’dan alınmış çeşitli imgeler ile teknolojik bir bakış açısı sunuyor. İşlenen konular arasında iki çocuğun gündelik bir portresi, sahilde günbatımı önünde poz veren bir çift, ve hareket halindeki bir jimnastikçi var.
Sanatçı yansıyan ışığı betimlemek için çakışan düzlemlerden faydalanıyor, ve bu sayede parlak ışığa maruz kalmanın ardından yaşanan görsel etkiyi canlandırıyor. Önürmen’in yaratıcı sahası zengin – sanatçı, derin olandan sıradan olana uzanan, insanlığın günlük kaygılarını daha iyi aktarmak için internetten aldığı imgelerden faydalanarak, iç mekânlara dair odağının dışına başarıyla çıkıyor. Çoğu çalışma ciddi konularla ilgilense de, içlerinden bazıları sadece bir spor ayakkabı çifti veya bir el çantasına odaklanabiliyor. Sanatçının yumuşakça bulanıklaştırılmış, birbirinden ayrı katmanlardan oluşan tül heykeli, havadar coşkusu ile, neşeli ve oyuncu durumları çağrıştıran doğal temellere dayalı tuhafça kesilmiş biçimlerden oluşuyor.
Önürmen’in duygu yüklü, yüzleşmeye dayalı etkileşimleri canlandırma konusundaki takıntısı, tül katmanlarını ve boyanmış piksel-benzeri kareleri kullanması ile daha da güçleniyor. Pikseller; anılarla, kayıp ve pişmanlıkla dolu bir dünya görüşüne bir miktar teknoloji eklemiş oluyor. 2013 tarihli Listening (Dinliyor) çalışmasında, bir erkek ve kadının büyük ölçekli başları bir konuşma esnasında betimlenmiş; burada erkek figür dinleyici konumunda. Kapalı gözleriyle ve ağırbaşlı yüz ifadesiyle yaptıklarından pişman görünüyor. Two Women (İki Kadın) resmi de aynı şekilde pikseller ve tül ile yapılmış, fakat diğer çalışmaya kıyasla daha kafa karıştırıcı. Her iki çalışmada da, figürler çözümlenememiş meseleler üzerinde hararetli bir tartışma esnasında gibi görünüyor. Applause (Alkış) ise formların belirsiz bir önplan ve arkadaki derin mekan arasında süzülmekte olduğu, örtü ile gizlenmiş, coşkulu bir çalışma. Resimler trajik anılarla zedelenmiş bir gerçekliğin çağrışımını yapıyor; çalışmaların bazıları Gerhard Richter’in gerçekçi çalıştığı dönemi andırıyor.
Modüle edilmiş mekânsal zeminler içinde ağlarla sarılmış soyut figürlerden oluşan F Series (F Serisi) bir başka gizemli resim grubunu oluşturuyor. Formlar, özü itibari ile belirsiz bir arazi üzerinde ilerliyor gibi görünüyor. Karamsar ve kışkırtıcı T-Series-2‘u (T-Serisi-2) oluşturan resimler, gölgeler içindeki kapı aralıklarını ve karartılmış pencereleri çağrıştıran bulanık arkitektonik biçimlerden oluşuyor. Yüzey alanını kazıyan, resimsel bütünlüğü zedelemeden çalışmalara yüksek gerilim yükleyen, ince ve somut çizgiler içeriyorlar. Bazı resimler zaman-atlamalı (time-lapse) fotoğrafları andırarak, birden fazla malzemenin kullanımda olduğu izlenimini güçlendiriyor. Bu bileşim, hareket hâlinde olan ve çarpışmaktan ancak kaçınan kentsel formlarla günlük olarak yüzleşen kent-gezginlerinin aşırı yüklenmiş bilinçlerini tekrar yaratmayı başarıyor. Bu sergi belki de en iyi Percy Bysse Shelley’in sözleriyle özetlenebilir, ‘’Yaşayanların hayat adını verdiği o boyanmış örtüyü kaldırmayın.’’ “Yaşayanların hayat adını verdiği o boyanmış örtüyü kaldırmayın.”