Kendinizi sokak sanatçısı olarak görüyor musunuz?

Pek sayılmaz. Kendimi temel olarak sokak sanatı yapma fırsatına sahip bir sanatçı olarak görüyorum.

Artık sokak sanatı terimini pek sevmiyorum. Bazı sanatçılar için çok dar. Evet, sanat yapıyoruz ve caddeyi çalışmalarımızı gösterebileceğimiz ekstra bir platform olarak kullanıyoruz, ancak kamusal alanlarda sadece birkaç parçam var. İşlerimin çoğu galerilerde veya koleksiyoncularda asılı duruyor.

Kamusal alanda çalışmak ve onu bina cephesine uygulamak sizin için ne ifade ediyor?

Kesinlikle ”boyut” diye cevaplamam gerekiyor. Belçika, Ostend’deki çalışma dokuz metre yüksekliğindedir. Kamusal alan size büyük olma, etki yaratma fırsatı verir. Büyük ölçekli sanat yapmak, daha küçük parçalar yapmaktan tamamen farklıdır. Öncelikle, güçlü bir destekleyici yapı inşa etmenin ve ahşabın hava koşullarının dalgalanmalarına dayanacak şekilde, ancak tarihsel özünden ödün vermeden işlemden geçirilmesi gerekliliğini içerir. İşin yer aldığı konum da bir ilham kaynağı. Kamusal alanda bir parça yaptığımda o yerden tüm malzemeleri toplamaya çalışıyorum. Bir şekilde yer resmin renk şemasını belirler.

Cephelerde tasarladığınız heykel profillerinin hikayesi var mı?

Her sanat eserinin kendi hikayesi vardır. Heykellerim yüz, isim ve kimlikten arınmış ve geriye sadece ifade kalır. Bu figürlerin yapıldığı üsler – eski kapı parçaları, patine ahşap zeminler, bölünmüş veya parçalanmış garaj kapıları – yara izlerini gösterir. Hepimiz geçmişin izlerine sahibiz.

Ahşabın tarihi bu portrelere ekstra bir boyut katmaktadır. Gdańsk, Polonya’daki İmparatorluk Tersanesi gibi yerlerden gelen odunları Kortrijk’teki bir bardan veya Belçika’nın Gent kentindeki eski ortaçağ Saint Baafs Katedrali’nden ahşapla birleştiriyorum. Her parça kendine özgü bir hikaye anlatır, ancak tüm bu hikayeler bir insan silueti oluşturur. Bu büyük bir metafordur; hepimiz bizi kim olduğumuza yönelten farklı hikayelerden oluşan bir oluşumuz. Bu yüzden bulduğum materyalleri asla değiştirmem. Gerçek hayatta insanlar yara izlerini saklamaya çalışırlar ama içlerindeki güzelliği görebiliyorum. Bu, herkesin ‘benzersiz olma’ hikayesinin bir parçasıdır.

Oluşturduğunuz tasarımlar için ilham kaynağınız nedir?

Zaman büyük bir ilham kaynağıdır. Bana göre atılan malzemeler büyülüler. Yeniden oluşturulması imkansız olan belirli bir kendiliğindenliğe sahipler. Renkler, boya, kabartma … malzemelerde olan her şey estetik bir iz oluşturur. Zamanı ‘görebilirsiniz’ ve zamanı kullanabilmek bir ayrıcalıktır.

Stefaan De Croock (1982) Belçika’nın Bruges kentinde yaşıyor ve çalışıyor. Gent’teki Sint-Lucas’da güzel sanatlar (grafik tasarım) üzerine uzmanlaştı. 2011’den bu yana Stefaan, zamanını sanatsal zanaatına ve ‘Strook’ projesine adamıştır. Bir grafik tasarımcı olarak eğitimi ve deneyimi sanatsal vizyonuna açık bir iz bıraktı.

Röportaj: Özlem Kan

 

Share on linkedin
Share on whatsapp
Share on facebook
Share on twitter
Share on pinterest