Sinem Sayar, ‘Fosforlu Yaka’, 2017

Bu sene 27-30 Nisan 2017’de gerçekleşen Mamut Art Project’te yer alan ‘Nasılsın?’ temalı bir dizi performansın küratörlüğünü beraber üstlendiniz. Bize bu performanstan bahsedebilir misiniz?

Bu sene Nasılsın? gibi basit, günlük, yaşamsal bir soruyu tema olarak belirledik. Önce sanatçılara sonra da katılımcılara nasıl olduklarını sorduğumuz, hissedip hissettirmek, yaşayıp yaşatmak, sonunda da beraberce dönüşmek üzere bir program gerçekleştirdik. Nasılsın gibi yalın ama bir o kadar da karmaşık olan bir sorunun altındakileri performans sanatı ile incelediğimiz 4 günlük programda 14 performansa yer verdik. Bu sayı ve Mamut’un fuar alanında performanslara özel bir alan ayırması hem performans sanatının hem de bu yolda ilk işlerini yapan genç sanatçıların görünürlüğü için çok önemli ve değerli oldu. Her performans farklı bir merak ve yoğun bir ilgi uyandırdı.

Aslında 14 performanstan da kısa kısa bahsetmek isteriz. İran’dan gelen sanatçı Alireza Amin Mozafari, kendi ülkesinde yaşadıklarını, savaşın izlerini 3 performansçı ile gerçekleştirdiği Savaş Senin Diğer Adın Oldu performansında performansçının üzerine bir diğer performansçı tarafından derisine çengelli iğne ile tutturulan savaş fotoğrafları ile anlattı. Dila Yumurtacı, Deneyüstü Duyular ile bilme gücümüzün ötesinde bir yerden gelen enerji üzerine kendisi ve 9 performansçı ile 10 dakikalık ve 10 kişiye özel seanslardan oluşan duyulara hitap eden bir deneyim sundu. Sevil Kaynak’ın Yeis performansında da hazmedemediğimiz olaylara literal bir gönderme ile sanatçı yediği pastayı istifra ederek geri çıkardı. Deniz İkizler, Mesafe performansı ile kolektif bilince, sıra bize gelince yapabileceklerimize dair, insanlığın potansiyeli anlamak adına katılımcıların kendisine yürüyebilmesi için topraktan yol yapmalarını bekledi. Akif Karayel, Ruh Çatlağı ile hayatımızın ritminin ne kadar elimizde olduğunu, gerçekten ne kadar iyi olduğumuzu, olaylara arkamızı nasıl döndüğümüzü sorgulayan bir performans ile seyircilerin ritmini değiştirdiği metronomun hareketine göre anlamsızlaşana kadar “iyiyim” dedi. Merve Akyel’in fuar alanında gezici olan performansı Ya Sen?  göç, cinsiyet ve bir arada yaşam gibi konularda daha önce sanatçıya yöneltilen soruların şimdi sanatçı tarafından amatör bir sosyal hizmetli rolünde ziyaretçilere yöneltmesinden oluşan diyalog üzerine bir işti. Sinem Sayar,  Fosforlu Yaka ile yaptığı eyleme sadece katlanmakla var olan bir işçi sınıfı yaratıp seyircilerin oluşturduğu ritimlere göre iki saat boyunca moloz taşıdı ve hayatın rutini, manasız, sancılı tekrarlarını ritimle mümkün kılmaya çalıştı. Gizem Karakaş, Muhakeme adlı performansıyla olduğumu düşündüğün ben ile senin algıladığın ben aynı ben miyim’i sorgulayan, aslında varlığımızın ne kadarını başkalarının tanımladığını anlamak ve insanların yargılarıyla yüzleştirmek üzere kendi hakkında yazdıkları ile insanların sanatçı hakkında yazdıklarını karşılaştırdı. Hatice Çöklü, Guten Morgen Mayistero (Günaydın Usta) gezici performansıyla fuar alanında Almanya’dan gelen Türk kadın kimliği ile, kültürel merkeziyetçiliği eleştiren bir yaklaşımla ziyaretçi gibi dolaştı. Leman Sevda Darıcıoğlu ise Kontür isimli performansında izleyicileri bir boşluğa bir kontürü, kendi kontürünü çizmeye davet ederek çekiç ve çiviyle kolektif bir alan sundu. Öykü Aras ve Ece Bayram ikilisi de zba hağ ile  ifade edebilme pratiklerinin gitgide zorlaştığı bu dönem içinde,  kelimelerden arınmış seslerini duygusal bir dışavurumla bedensel dilleriyle yeni bir etkileşim ve paylaşım alanı yarattı. Gamze Öztürk de üç saat boyunca devam eden Etiket İzi performansı ile katılımcıları tek tek kendisiyle birebir bir diyalog yaşadıktan sonra, sanatçı hakkında düşündüklerini bedeni üzerine yazmalarını istedi, sonra bu “etiketlerden” arınırcasına herkesin önüne çıkıp kendini temizledi. Yağmur Taçar Tersyüz  performansında Japon sanatı ‘kintsugi’de gördüğümüz kusurları kapatma pratiğini kendi üzerinde altın varakla uygulayarak, seyirciden üzerindeki altın kaplamayı soyarak ‘kusurlarının’ açığa çıkarmasını bekledi.

Dila Yumurtacı, ‘Deneyüstü Duyular’, 2017

Tabii böyle sözle anlatmak zor, gerçekten o anda olup deneyimlemek gerekiyor ancak kısaca şöyle söyleyebiliriz; çoğu performans seyircinin katılımcı rolünü üstlendiği, ancak seyirci ile var olabilen performanslar oldu, böylece seyretmeye değil yaşattırmaya yönelik bir program sunmuş olduk.

Her performansçı seyircilerin aynası gibiydi, dolayısıyla orda bulunan herkesin enerjisiyle, tavrıyla, haliyle nasılsın sorusunun cevabını beraber irdelemiş olduk. Sanırım hedeflediğimiz dönüşümü yakaladık, hem sanatçıların performanslarını bitirdikten sonra nasıl bir değişim yaşadıklarını hem de izleyenlerin performans alanına girmeden önceki enerjileri ile çıktıktan sonrakilerin nasıl farklılaştığını  gözlemledik, bizim için en keyiflisi de birazcık olsun bir şeylere dokunabilme şansını yakalayabilmek oldu.

Yağmur Tacar, ‘Ters Yuz’, 2017

Mamut Art Project’de gerçekleşen performanslarınızdan nasıl sonuçlar aldınız? Burdan yola çıkarak sizce İstanbul’da performans sanatının izleyici tarafından algılanması ne şekilde gerçekleşiyor?

Kesinlikle Mamut’a bir nefes, başka enerji getirdi. Performanslara ayrılan odada canlı sanatın sergileniyor olması insanların ilgisini alanda tuttu, ve performans saatlerini bekleyip, olabildiğince çok işi görmek istemeleri heyecan vericiydi.

Performans sanatı izleyicisi farklı oluyor. İnsan insana iletişim daha duygusal, yakın bir iletişim kuruluyor. İstanbul’daki seyirci de oldukça ilgili ve duygusal. Örneğin Alireza Mozafari’nin performansının sonunda hepimiz ağlıyorduk. Onların İran’dan gelip bu performansı gerçekleştirmesi hem bizim hem izleyiciler için ayrıca önemli ve güçlü bir deneyim oldu.  Kendi kısıtlamalarımız, yoğun olan depresif halimiz, şikâyet ettiğimiz alanlar varken, onların tarif ettiği, yaşadıkları alanlara göre hala Türkiye’nin ne kadar daha açık ve iyi olduğunu söylemeleri, başka bir perspektiften  bakabilmemizi sağladı. Kısacası umutluyuz. Türkiye’de de gerçekten başka bir ilgi var, insanlar merak ediyor, dert ediyor. Performans sanatının bize iyi geldiğini düşünüyoruz.

Kuruculuğunu üstlendiğiniz Performistanbul ve Space Debris in gelecek dönem planlarından bahsedebilir misiniz?

Performistanbul olarak büyüyerek olgunlaşarak performanslarımıza devam ediyoruz. Gelecek dönemlerde de uluslararası projelere ve eğitim tarafına daha çok ağırlık vereceğiz.

Space Debris’ de kurulusundan beri yer verdiği sergilerle birlikte  kolektif ve performatif çalışmalarla devam edecek. Hatta mayıs ayı sadece performatif etkinliklere ayırmış bulunmaktayız. Yeni dönemde de farklı uluslararası projelerle karşınızda olmaya hazırlanıyoruz.

Tabii ki her zaman olduğu gibi Performistanbul – Space Debris iş birliğimiz devam edecek. Bu dönemde kolektif çalışmanın öneminin fark edilmesi, ve yıkıcı değil, yapıcı olarak, birbirimize destek vererek ilerlememiz gerektiğine inanıyoruz .

Alireza Amin Mozafari, ‘Savaş Senin Diğer Adın Oldu’, 2017
Share on linkedin
Share on whatsapp
Share on facebook
Share on twitter
Share on pinterest